17 Eylül 2011 Cumartesi

Suç ve Ceza - Dostoyevski

2010 Haziran'ından beri elimde olan kitabı yeni bitirdim. Klasikleri okumaya alışkın olmadığımdan belki de. Ve tabiri caizse onu bir sürü kitapla aldattım.Lisedeyken elime Morpa Kültür Yayınlarının bir baskısı geçmişti, dayanamayıp bir kenara atmıştım. Bitirmediğim kitapları tekrar elime alma niyetiyle bu sefer İş Bankası Kültür Yayınlarından çıkan baskısıyla yeniden başladım ve bu sefer kendimi çok kaptırdım.
Çevirmenin bile romanın başında 15 sayfa yazara ve romana dair yazdığı bir dünya klasiği için naçizane fikirlerimi söylemem gerekirse:
Suç ve Ceza, bütün insan haklarını bir tarafa iterek "gereksiz / önemsiz insan" tanımının varlığını, doğruluğunu sorgulatıyor en başta. Büyük bir ergen bencilliğiyle  ve amiyane tabirle "ulan bunlar da insansa ben neyim?" derken izliyoruz Raskolnikov'u.
Ruh hastalarının atak anlarında söyledikleri şeyin doğruluğuna kati surette inanmaları ve aksini düşünenlere boğacak kadar kızmalarına benziyordu çalkantıları, buhranları.
Her hastalandığında,  her nöbet geçirdiğinde kasıldım olduğum yerde, her Sonya'ya gidişinde "yeter artık" diye dövündüm içimden.
Bütün bunlar bir yana o dönemin Rus halkı hakkında da epey bir şeyler kapıyor insan. Bu soyluluk meselesi adeta bir sidik yarışı olmuş, beş parasız bile olunsa "benim soyum sopum yeter ulen " gibi bir tavır var bu Ruslarda. Ayrıca eşi benzerine rastlamadığım derecede tuhaf dedektiflikler söz konusu, sırf psikolojik takiple katil bulunur mu yahu? hele o sorguya çekmeler... Dedim bizde olsa, her devirde, Allah yarattı demeden, kırk kere sopaya çektilerdi şimdiye kadar. Kültür ve coğrafya çok fark ediyor, gerçekleri yansıtıyorsa takdir ettim doğrusu.
Bana çok çarpıcı gelen bir kaç pasajı paylaşayım:
                 "İnsanlar doğa yasaları gereğince genellikle ikiye ayrılırlar: Aşağılar (sıradanlar), ki bunların biricik görevleri, kendileri gibi olanların çoğalmalarını sağlamak, bu işin aracı olmaktır ve kendi çevrelerine yeni bir söz söylemek yetenek ve dehasında olanlar...Birinciler , yani yani kendileri gibi olanların çoğalmasına araç olanlar, doğaları gereği tutucudurlar, uysaldırlar, boyun eğerek yaşarlar ve boyun eğmeyi severler. Bence de bunlar uysal ve boyun eğici olmak zorundadırlar, çünkü bu onların görevleridir ve burada onlar için aşağılatıcı bir durum söz konusu değildir. İkinci bölümdekilerse sürekli olarak yasaları çiğnerler, yıkıcıdırlar ya da yeteneklerine bağlı olarak yıkıcılığa yatkındırlar. Bunların işlediği suçlar, doğaldır ki , son derece çeşitli ve görecelidir; ama büyük çoğunluğu birbirinden apayrı nedenler öne sürerek, daha iyi şeyler adına şimdikinin yıkılmasını isterler....Yazımdaki suç işleme hakkını ben bu bağlamda ele aldım."


                  "Sanıyor musun ki eğer iktidara sahip olmaya hakkım olup olmadığını kendime sormaya başlamışsam, demek ki insan benim için bir bit değildir... Kimin ki aklına böyle bir soru hiç gelmez ve doğruca hedefin üstüne yürür gider, insan onun için bir bittir. Eğer ben "Napolyon olsam gider miydim gitmez miydim?" diye kendi kendimi yiyip bitirmişsem; bir Napolyon olmadığımı açıkça hissetmiş olmalıyım."


                   "Anlamıyorum doğrusu: Yolunca yordamınca bir halk üzerine bombalar yağdırmak biçim bakımından kimseyi rahatsız etmiyor ve saygıdeğer bir şey sayılyor bu! Estetik kaygısı güçsüzlüğün ilk belirtisidir!"


                  "Gururu onulmaz bir yara almıştı, bu yaraydı onu yere seren. Ah bir kendini suçlayabilse, nasıl, nasıl mutlu olurdu! ...Ama kendini son derece katı ölçütlerle yargıladığı halde, acımasız vicdanı, herkes için söz konusu olabilecek basit bir ıskalamadan başka, korkunç bir suç bulamadı geçmişinde..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder