17 Eylül 2011 Cumartesi

Rembetiko (1983)

Kostas Ferris'in yazıp yönettiği bu film önce müziklerine aşık olup sonra fellik fellik arayıp bulamadığım, nihayetinde kavuştuktan sonra izlemekteki ısrarırımda ne kadar haklı olduğumu bana ispatlamıştır.
Efenim bu film 1919-1956 yılları arasını yani Yunan ulusunun en karışık dönemlerini ve bu dönemlerdeki Parya'ların müziğini Rembetikoyu baz alır.
Giriş yazısını aktarmam gerekirse;

 Anadolu'nun batı kıyılarından göç eden yaklaşık bir milyon Yunanlı mülteci, Yunanistan'ın alt kısımlarında kentsel bir sosyal düzen içinde yaşamak durumundadırlar.
 Ancak bir sınır yaşamı kabul edilen, Pire'ye has bir üslupla ve komşuları Limanın  ilk paryaları olan bir yaşam tarzına dahil olurlar. 1930 ve 40'lardaki bu aşırı kalabalık, ekonomik ve politik açıdan fakir şartlarda, Rembetiko müzik türünün popülerliği doruğuna çıkmıştır.
 Yunanistan'da Rembetiko her zaman paryaların müziği olarak bilinmiştir. Bu filmde anlatılan zaman Yunan tarihinde 1919 ila 1956 yılları arasını kapsamaktadır. Bu zaman dilimi tüm Yunan ulusu için dengesiz ve büyük bir geçiş dönemidir. 
 1922'de düşman Türkiye'ye karşı girişilen bir askeri harekat   Yunanlıların İzmir Felaketi adını verdikleri olayla sonuçlanmıştır.
Bir kere baştan belirteyim bu film sadece ve sadece müzikleri için bile izlenir, örnek olarak:

Nostaljik şeylere olan fazlaca ilgim bilmek ve merak arsızlığından geliyor galiba. Bayılıyorum böyle filmlere.
Efenim videoda şarkıyı söyleyen kişi Marika, ana karakterimiz. Elinde kemerle dayak atan onun babası, çok trajik biçimde düşen de anası, düşerken, orda bir taş var kafasını ona çarpıp ölüyor, Marika'nın koruyucusu ise Yorgo. Marika da büyüyüp güzelleşince şarkı söylemeye başlıyor annesi gibi. Bu filmdeki bütün kadınlar sahne çalışanlarıydı. Genelde hepsi depresyon takılıyordu, intihar edenler, delirenler, birbirinin ayağını kaydırmaya çalışanlar, neler neler. Zaten yaşamları da ülkeleri gibi çok çalkantılı. Başta I. Dünya Savaşı, I. Dünya Savaşı'nın sonlarında onların "İzmir Felaketi" diye andıkları bizimse "Yunanı denize döküşümüz" olarak bilinen İzmir'in kurtuluşu, tam toparlanacaklar bir de II. Dünya Savaşı, Alman işgali falan derken, Yunanlılar hep çalkantıda ve epey göç vermişler dışarıya. 
Marika'nın aşk hayatı da ülkenin vaziyeti gibi çalkantılı, bir sihirbazdan olan kızına bakamayıp, önce Yorgo'nun annesine yıktı, sonra da yatılı okula gönderdi. Kızcağız telef oldu. Marika'nın ise aşık olduğu adamlarla düzenli bir ilişkisi asla olamadı. Filmde kimin eli kimin cebinde belli değildi, bir tren durumu söz konusuydu gayet.
 Filmin sonu da kendi gibi trajikti tabi ki. 
Romanlardan sonra cenazede enstruman çalıp oynayan ikinci millet benim bu gördüğüm, çok şekerdi doğrusu. Gerçekten Rebetler arasında böyle adetler var mıydı merak ediyorum. 
Bu "bana ne" dedirten bir yorum olsa da söylemeden yapamıycığım, filmdeki en tatlı karakter Babis'ti işte.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder