4 Aralık 2014 Perşembe

Kendi dünyamın içinden kuşbakışı

Üniversite kimliğimi elime ilk aldığımda geçerlilik süresi olarak 2007-2012 yazıyordu. "Ohooo 2012 ne ya" diye geçirmiştim içimden.

Üniversite bitti, evlendim, Ankara'ya gittim, işe girdim, bıraktım başka bir işe girdim, istifa ettim, hamile kaldım, şehir değiştirdik memlekete geldik, bir kızım oldu, ve şimdi bir insan büyütüyorum.
Az evvel iş yeri defterimi buldum, formüller, hesaplar, araştırmalarım, kitaplarım, öğrenmek istediklerim... Hepsi tekrar canlandı gözümün önünde. Bir buruldu içim. İstediğim yönde bir kariyer sahibi olmak hep elimdeydi ve aynı zamanda başka isteklerim de vardı. Sevdiğim insanla beraber olmak, bir çocuk sahibi olmak, o çocuğu istediğim gibi yetiştirebilmek (nedense liseden beri pedogojiyle oldukça ilgiliydim). Ve iki şeyi aynı anda düzgün şekilde yapamıyorum sanırım.
Başkaları nasıl yapıyor ya da yapabiliyor mu bilmiyorum, ben sadece istediğim kariyere odaklanıp da aynı oran da çocuğumla ilgilenebileceğimi artık zannetmiyorum. Ve çocuğum kariyer fırsatlarımdan üstün durumda, Büyür gider deyip de hassas olduğum konuların göz ardı edilmesini kabullenemediğim gibi, işime de öyle dümdüz gidip gelmek pek kabul edebileceğim bir durum değil. Neyse ki,çalışmama lüksüm var. Olmayabilirdi. Bunu önceden bilsem çocuk sahibi olmak istemez, sonradan başıma gelirse de büyük ihtimal çocuğumu kendim istediğim gibi büyütemediğim için mutsuz olurdum. Hala bu ihtimal var elbette, umarım başıma gelmez.
Çocuk konusundaki belirgin hassasiyetlerim neler peki
*Yemekleri
   Unlu mamüller, şeker ve paketlenmiş endüstriyel gıdalardan mümkün olduğunca uzak durmalı (ara sıra ekmek vermek ve bazı çorbalara biraz un katmak dışında gayet riayet ediyorum bu kurala, çikolatasız çocuk büyümez (!) laflarına elimden geldiğince uzak tutup büyüyüp laftan anladığında ona izah etmeye çalışacağım sadece)
   İlaç kullanmamıza gerek kalmayacak şekilde beslenmesini sağlamaya çalışıyorum. Pazardan safrabolu köylülerinden aldığım sebzelerden çorba yapıyorum, etini kasaptan çocuk için özel alıyorum, 2günde bir köfte yiyor en az. Tavuk konusunu da köy tavuğu bularak çözdük. Hergün yedirdiğim yumurta konusunu da pazardan aldıklarıma artık güvenemediğim için sertifikalı gdo suz antibiyotiksiz gezen tavukların yumurtalarıyla (fiyatı da pazardakilerle aynı) çözdüğümüze inanmak istiyorum. Yoğurdu zaten kendim mayalıyorum.
*Aktiviteleri
   Yaşına uygun şeyler bulup uygulamaya çalışıyorum devamlı, henüz 10 aylık olduğu için şu sıralar yürüme çabaları, kitaplar, çekmeceler, ce e oyunları, vs.
   Hemen hemen hergün en az yarım saat dışarı çıkıyoruz beraber. Hava almasını sağlığı açısından da çok önemsiyorum.
   Evde devamlı ve çeşitli radyo kanallarının etkin olarak çalmasını önemsiyor ve uyguluyorum.
-Tv-Tablet-Telefon a bakması yasak. Çok ciddi anlamda bu kurala riayet ediyoruz, bir iki istisnamız oldu sadece. Ona yasak olan şeyleri ona ödül gibi sunmamaya dikkat ediyorum.
*Bakım
    -Bebek bezlerindeki zararlı kimyasalları ve petrokimya ürünü olduklarını öğrenidğimden beri yıkanabilir bebek bezi araştırmaları yapıyorum şu an piyasada bulabildiğim charlie banana one size lardan 2 tane aldım denedim memnun kaldım ve 4 tane daha sipariş verdim, Fuzzybunz ı da takip ediyorum, kampayaları araştırıyorum çünkü çok pahalılar. Yakında tamamen geçmiş olacağım inşallah. Gece ve uzun yolculuklar için de brn easy night almayı planlıyorum.
   - Deterjan konusunda da yavaş yavaş evde bir değişim başlattım.
     Önce bulaşık makinesiyle başladım çünkü bardaklardan su içemez olmuştum ağzıma gelen deterjan tadı yüzünden. Limon tuzu ve karbonat karışımı kullanıyorum şuan, tabi bi ön yıkama yapıyorum bulaşıkları koyarken, ama deterjanda da yapıyordum bana bir değişiklik olmadı, koku için de limon kabuğu asıyorum, Gayet başarılı bence, çok memnunum. Parlatıcı olarak da zaten sirke kullanıyordum 2 senedir.
     Sonra diş macunumu değiştirdim. Kaya tuzu ve karbonat karışımı mükemmel sonuç verdi, hem de hiç ummayarak ve de ön yargılı olarak denedim. Samimiyetle söylüyorum bir daha mecbur kalmadıkça diş macunu kullanmam.
     Sonra elde bulaşık yıkama deterjanımı kaldırdım ve de yerine kullanılmamış yağlardan üretilmiş arap sabununu koydum. kokusuz ve parfümsüz. Fairy ya da pril kullanıyordum daha evvelden, onlardan eksik bir yanı yok amacına hizmet konusunda, artı olarak da elinizde deterjan kalmıyor, bulaşıklarınızda da.
      Yerleri sildiğim kovaya da sirke koyuyorum, mikropları öldürmede yeterliymiş, bir sorun yaşamadım gözle görülür.
      En son olarak da evde çamaşır deterjanı yaptım, çamaşır sodası karbonat ve rendelenmiş katkısız zeytinyağı sabunu karışımını çamaşır tamburunun içine koyarak güzel sonuç aldım. Lekeleri en az deterjan kadar çıkarıyor, yumuşatıcı daha evvelde kullanmadığım için o konuda da hiçbir değişiklik yok, aynı katılıkta çamaşırlar ve hiç de rahatsız edici düzeyde değil. Bunun bana bir artısı da çocuğun çamaşırını ayrı bizimkini ayrı yıkamadığım için, daha ekonomik oldu, deterjan maliyeti ve ortak yıkayabilmeden ötürü. Bütün bu deterjansız hayat tariflerini www.zehirsizev.com dan esinlenerek uyguladım ve memnun kaldım. Gerçek bir teşekkür borçluyum. Çamaşır makinesinde sabunun herhangi bir tıkanmaya sebebiyet vermeyeceğini umuyorum, kullananlar öyle demişler. Bakalım şimdilik sorun yaşamadım.  Bu ürünlerin bir kısmını www.gelenekselpazar.com dan bir kısmını da www.sadepazar.com dan aldım. Sadepazardan en büyük isteğim, bir kargo anlaşması yapmaları ve belli bir limitin üstü alışverişlerde kargo bedava olması. Bu alışveriş yaparken benim için büyük handikap. Geleneksel pazar bu konuyu çözmüş ama onlarda da sadepazardan aldığım arap sabunundan yok. katkısız ve yanmamış yağlardan üretilen arap sabununu başka yerde bulamadım.

Genel olarak böyleyim işte. Mesleğime dair en son birşeyler yapayım dediğimde, Ayşe'nin bakımı konusunda bir çözüm bulabiliriz gibi gelmişti ama şuan emin değilim ve zaten girdiğim sınavlardan da düşük puanlar aldım. Bazı şeyler olabilir gibi gelmişti ama şimdi öyle gelmiyor. Şehirlerarası durum en zoru. Neyse Ayşe'yi büyütmeye devam edeceksem neden 2. çocuğumu da hemen yapmıyorum diye düşünüyorum şuan. Daha fazla vakit kaybetmemek adına. Sonunda ne olur bilmiyorum, hem de hiç bilmiyorum. Allah kerim artık.



26 Ağustos 2014 Salı

Sallanmayı nasıl bıraktık Vol II

Artık tam olarak Ayşe'nin sallanmayı bırakma hikayesine geçebiliriz.
5,5 aylık ve fena halde sallanmaya alışmış olan kızımın yatağının sallanma özelliğini durdurdum. Kızın uyku belirtilerini takip ettim. Zaten sabahları, günün ilk uykusuna çabuk geçerdi. Bizimki gözleri ovuşturmaya başladı, ben perdeleri kapattım, odayı kararttım, sakin ses tonumu takındım, emzirdim(bu tracy de yok, bu benim alışkanlığım, çocuğu hem kalkınca hem de yatırırken emziriyorum), iyice mayıştı, yatırdım ve üstünü örttüm. Pşş pşş yaptım. Bizimki gayet sakin takıldı yatakta. Ben de yanında duruyorum. Pek göz teması kurmuyorum. Hatta yatıyorum falan. Dönüyor düzeltiyorum. Neyse tabi bizimki bir süre sonra baya ağlamaya başladı. ağlar ağlamaz kucağıma alıyorum. Alır almaz susuyor, hemen yatırıyorum uyuyacağına dair şeyler söylüyorum sessizce falan. Yok bizimki tekrar ağlıyor. 40 kere falan yatır kaldır yaptım, ninni söyledim odadan çıkardım dikkatini dağıttım falan sonra dayanamadım emzirdim ve tabi memede bayıldı çocuk. Bu sırada 2,5 saat geçmişti.
Neyse akşam uykusu vakti geldi, enerjimi topladım bu sefer dedim başaracağım. Aynı şeyleri tekrarladık ve yine memede uyudu çocuk. Yine 2,5 saat falan uğraştım. Bu arada Ayşe ara ara sakinleşiyordu ancak uyumuyordu.
Akşam Ayşe yatınca tekrar açtım kitapları videoları, dedim neyi yanlış yapıyorum. Birkaç şey dikkatimi çekti. Çocuk benim odada olup da onu uyutmam için bir şeyler yapmıyor olmama acayip sinirleniyor ve deli gibi ağlıyordu. Kitapta da çocuğunuzun eğer sizi gördükçe dikkati dağılıyorsa saklanın  ya da giderek odadan dışarı çıkın diyordu. İşte bu Ayşe'ydi.
Ertesi gün yine baya bir yatır kaldır yaptım, yok çocuk ağlıyor, en sonunda  karyolanın arkasına saklandım ve o anda uyudu Ayşe.
Bir sonraki uykusunda da odayı kararttım emzirdim yatırdım saklandım. Eğer dönerse, ya da emekleme pozisyonu alırsa ya da çok ağlarsa çevirdim ve saklandım. Uyudu. Ayşe artık kendi kendine uyumaya başlamıştı ve bu benim için gerçekten bir rüyaydı. Gerçek oldu.
Şu an Ayşe 6,5 aylık ve uykusu geldiğinde emzirip yatırıyorum pşş pşş diyerek hemen odadan çıkıyorum, o çok uykusu varsa hemen uyuyor, yoksa biraz yatakta oynuyor, neden orada olduğunu unuttuğunda, oturup ağladığında, dönüp ağladığında ben gidiyorum yatar pozisyona getirip çıkıyorum o en en en fazla yarım saatte uyuyor. Zaten Tracy'nin bahsettiği mantra ağlamasını anlayabiliyorsanız çok daha kolaylaşır işiniz.
Sonra tatile gittik. Orada Otelde Ayşe için park yatak koydular. Orada da güzelce uyudu. Plajda hamağımızı kurduk ve sallayarak uyuttum, sonra odaya dönünce tekrar kendi kendine uyuyabildi. Mesele bir kere bunu öğrenmesi. Artık gündüz uykuları kesintisiz 2 saat. Gece uykularında da en az 5 e kadar uyanmıyor. 5 te de ya kakasını yaptığı için ya da acıktığı için uyanıp, ihtiyacını giderince 7 ye kadar falan geri uyuyabiliyor. Bu benim için bir mucize gerçekten.
Umarım bu yazım da sallanmayı bıraktırmak isteyen herkese ışık olur, cesaretlendirir.

Sallanmayı nasıl bıraktık Vol I

Sallanmayı nasıl bıraktık sorusunun cevabından önce sallanmaya nasıl başladık diye anlatmaya başlasam sanırım durumumuzu ifade etmekte daha faydalı olur.

Bizim kız doğduğunda önceleri memede uyuyordu ki bu benim en büyük kabusumdu o zamanlar. "Allah'ım bu çocuk hep memede uyursa hep bana muhtaç olur, başkası uyutamazsa bana bağımlı kalır,nasıl yaparız ederiz "derken ben mastit oldum ve bütün hayatımız değişti. Mastit hikayemi de bir başka yazımda anlatacağım, çeşitli tavsiyelerim var o konuda da.

Bir mastit nasıl bu kadar düzen değiştirebilir diye sorarsanız şöyle anlatabilirim:
Rahatsızlık sonucu kullanmak zorunda kaldığım ateş düşürücü ilacım "plus" özellikteydi ve bu kafein içerdiği anlamına geliyormuş. Sağolsun doktorum bunu önemsememiş bile. Bunu bilmeyebilir tabi herkes, ben de bilmiyordum ama okumam yazmam vardı çok şükür, zahmet edip de prospektüsü okusaydım anlayacaktım onu kullanmamam gerektiğini, zira emziren annelerin kullanmaması gerektiğini açık seçik yazıyormuş, bebekte uykusuzluk ve huzursuzluğa neden olur diye açıklamış adamlar.
Tabi biz kızımla birlikte zombiye dönüştükten sonra anladık işin aslını. Sonra Ayşe bir daha eski düzenine dönemedi yavrum. Emzirir koyardım uyurdu ne güzel. Mastitten sonra devamlı huzursuzdu ve memede pek uyuyamaz olmuştu. Bir gece hepimize tak etti ve eşimin battaniyede sallama teklifine icabet ederek sallanma maceramız başlamış oldu. Bundan evvel de beşiğini hafif hafif tıngırdatmaya başlamıştım mastitin başlarında yalan yok şimdi. Çocuk sallanınca susuyor ve uyuyordu. Meğersem gaz problemiyle de çakışmış bizim durum. Acemiliğimize denk geldi işte. Gaz damlası falan bir ay içerisinde fayda etti ama iş işten geçmiş, Ayşe çoktan sallanmaya alışmıştı. Hem de hamakta sallanıyordu bizim kerata. Sonra bir ara ayakta sonra tekrar uzun dönem hamakta.
Uyku düzenimizi ben uzun çabalar sonucu oturtmuştum neyse ki. Sallıyordum falan ama Ayşe iki aylık olduğunda gündüzleri 3 kere 1,5 saatlik uykular, geceleri de akşam 7 de yatmak kaydıyla sabaha kadar şeklindeydi. Kilo alımı da güzeldi. Gece 1-2 kere emmeye kalkardı hemen geri uyurdu. Ancak gündüz uykularında 40 dk sonra uyanır yarım saat daha kendini sallatırdı.
Ben 4 aylıkken bir sallamayı bırakayım dedim ama 45 dk lık ağlamaya dayanamadım (tabi yatır kaldır uygulamaya çalışmıştım, öyle ağlamaya terketmedim yavrumu) .
Bu sallanma işi ne zaman tak etti canıma derseniz, tam olarak geceleri de uyanıp 1,5 saate varan sallanmalara başlayınca ki bazen gece uykusuna yatacağı zamanlar da aynı miktarda sallanmalar vuku bulmaya başlamıştı artık yeter dedim. O kadar Tracy Hogg okudum izledim, bundan sonra sallanmayı bırakıyoruz dedim. Bu sırada Ayşe 5,5 aylıktı.

24 Ağustos 2014 Pazar

Breaking The Waves

Yönetmen : Lars Von Trier
Senaryo: Lars Von Trier, Peter Asmussen,
Yapım Yılı: 1996



13 Haziran 2014 Cuma

Bazı şeyler

Hayatta bazı şeyler var, eksik ya da düzeltilmesi gereken. Ömür boyu yaşayacağımızı bildiğimiz kötü anlar. Düzeltmeye ümidimin olmadığı, daha da kötüsü bazı hayatların üzerimde tekerrür ettiğini gördüğüm anlar. Kulaklarımda bazı cümleler bazı sorular var hep bu anlarda yankılanan. Bahane verdiğim, kınadığım şeylerin başıma geldiği anlar. Sonra sinirle almaya çalıştığım kararlar falan. Nafile elbet. Devamlı değişen rotalar, hayaller var bir yanda, bir yanda hafızamdan hiç silinmeyen kötü anlar var bir yanda da ayşe var, o herşeyden bağımsız ve herşeyi kendine bağlayan bir tarafta. Ayşe beni yola devam ettiren hem de yoldan alıkoyan, yolları birbirine karıştıran, en sevdiğim şey. Ayşe tüm korkularımın odak noktası haline gelen, hayatımın tüm konularını kapsayan ya da kesişim kümesi haline gelen şey. Ayşe en büyük emanet bana. En büyük sorumluluk, paranoya sebebi, hayatın devamlılığı. Tabiri caizse delikanlılığın sınırı ayşe. Artık 'en fazla ölürüm' dediğim anlar yerini 'ayşe napar'a bıraktı. Özetle bazı şeyler var düzeltemediğim, işte o şeyler ayşeye değmesin diye maskeler yapıyorum, kendimi eziyorum. Yanlış yaptığımı bile bile. DüZeltmeye ümidim olmadığı ve bir de kendime kızdığım için. Ayşenin bunda hiç bir kabahati yok, Dolayısıyla bir fedakarlık da değil, bu sadece kötü bir yöntem, bir beceriksizlik, bir acizlik, bu benim en kızdığım şey, özsaygısızlık bu.

15 Mayıs 2014 Perşembe

Annelere not (süt)

Sütü azalan annelere naçizane bir tavsiye, test ettim onayladım. Günüm herbangi bir saatinde uyumayarak geçirdiğim birkaç saatte oluşan sütümün miktarıyla uyuyarak geçirdiğim birkaç saatte oluşan sütümün miktarı arasında ciddi derecede fark var, sütü azalan anneler işlerine yardım edecek birisini bulup çocuk uyuduğu vakitlerde kendileri de uyurlarsa sütleri artacaktır diye düşünmekteyim. Sanki uyurken vücut birtek süt üretmeye odaklanıyor. Uyusun da büyüsün ninni, lıkır lıkır süt çıksın ninnii

22 Nisan 2014 Salı

Anne Oldum Ben

Ben artık anne oldum.
Anneliğimin ilk günleri açıkçası epey zordu. Gerçekten çok yorucuydu ki o kadar yardım edenimiz olmasına rağmen. Ayşe'yi ilk gördüğüm anda epeyce ağladım. Ne hissettiğimi bilmiyorum, neden ağladığımı da bilmiyorum. Belki de onu bir süre kucağıma alamadığım için, belki doğum istediğim gibi olamadığı için, belki de Ayşe'nin ilk anlarında yanında olamadığım için ağladım. O an aklıma her gelişinde aynı boğaz düğümlenmesi tekrarlanıyor hala :)
Ayşe'yle birbirimizin dilinden anlamamız biraz vaktimizi aldı tabi, ama özetle 2. aydan itibaren aşağı yukarı idare eden bir düzenimiz oluştu gibi. Çok şükür.
Bakım mesele değil, zor ama o kadar zevkli ki.. Onun hele de emerken gözümün içine bakışı, bakarken benim gülüşüme karşılık vermesi, gülmesi sonucu memenin ağzından çıkışıyla tekrar hemencecik memeyi kapması. Emerken çıkardığı sesler. Uykusunu aldığında ve uyanırken beni yanında görmesiyle birden gülüvermesi, gülüverirken yaptığı o utanır gibi hareketler.... Allahım saymakla bitmez gözümdeki o kareler...
Yani nasıl desem, çocuğun ağlamayacağını bilsem seviyorum diye ısıra kopara bitirivericem kızı.
Bazen tutamıyorum ısırıyorum da galiba...
1 Mayıs'ta ücretli iznim bitiyor. Bir karar verme zamanım yaklaşıyor. İş konusu devamlı gündemimizde. Önüme fırsatlar çıkıyor, ben de çalışmak istiyorum zaten, ufaktan evden de başladım zaten çalışmaya. Evet, evden çok verimli olmuyor, iş hayatından hele de kariyerimin bu başlangıç aşamalarında bu kadar kopmamam lazım evet. Evet evet evet....
 İşte bu evetlerden çok benim amalarım var galiba.
Ama benim kızım var evde.
Ama benim kızım dada iki buçuk aylık
Ama benim kızım daha emiyor, ek gıda almıyor
Ama ben kızımdan kopamıyorum,
Ama ben kızımsız duramıyorum
Ama ben kızımı bırakıp şimdi işe gidersem hep ağlayacak, üzülecek sanki
Ama ben kızımı bırakıp işe gidersem şimdi bir tarafı eksik kalacak sanki
Ama sanki benden soğuyacak, sanki beni daha az sevecek
Ama sanki sana ihtiyacım yok gibi davranmaya başlayacak bana
Ama sanki benim onun annesi olduğum gerçeği onun sadece ihtiyaçlarını karşılamamla alakalı, bu yüzden bunları gidereni annesi zannedecek.
Ama ben kızımı çok özlerim
Ama sanki o da beni özler ....

Allahım bu nasıl zor bir şeymiş. Bir annenin yavrusundan günün bir süreliğine de olsa ayrılmak zorunda kalması.
Düşündükçe afaganlar basıyor, yumruk yumruk oluyor boğazım. Hani daha kim bakıcaki hangi evde nasıl bakılacak konularına hiç girmiyorum.

Ben çünkü çocuğumu bırakabilmiş değilim daha...




31 Ocak 2014 Cuma

Bugün Beklenen Gündü aslında

Bugün tüm gebelik haftası hesaplayıcılarında çıkan, tahmini doğum tarihiniz 31 Ocak yazısının gerçekleştiği gündü. 31 Ocak kısmı geldi çattı ama bizim kızda tık yok.(gerçi hala bir kaç saatlik umut var ).

40 hafta... O bitmek bilmeyen 40 hafta geçip gitti. O kadar uzun sürdü ki... Neredeyse 1 senedir hamileyim.
Sanki karnım hep böyle kalacak. Sanki bu kısıtlamalar sonsuza dek sürecek. Sanki kızım dediğim şey karnımda büyüyüp devamlı beni tepip duran bu varlıktan ibaret kalacak. Annelik mertebesine çok yakın sayılmama rağmen kafa olarak hala çoooook uzağım bir bebek sahibi olmaya. Ne kadar hazırlanmış olursam olayım. Ne kadar hevesle istekle özveriyle beklemiş olursam olayım sanırım doğurmadan onu kucağıma almadan anlayamayacağım.

Şu an bile acaba geliyo mu dedirten acılarım var ama artık inanmıyorum bizimkine, hep kandırıyor beni. Heh diyorum bu sefer geliyor galiba, banyo yapıyorum, çantaları kontrol ediyorum, kendimi yokluyorum bir bakmışım geçmiş o ağrılar sancılar.

Son bir aydır "hala" doğurmamış olmanın haberini veriyorum devamlı olarak HERKESE. Hele benim gibi sabırsız bir insan için ne kadar da zor bu kadar beklemek ve HERKESle beraber beklemek. Sırf sabırsızlık da değil, türlü türlü ihtimaller kafada dönüp duruyor. Hala normal doğum için bir sakınca görünmemekle birlikte nedense hep son dakka bir sıkıntı yaşanacakmış hissi hevesimi, heyecanımı kursağımda bırakıyor. Şu son günlerimi kafam rahat geçiremiyorum. Hepimiz istiyoruz doğsun, ama doğsun diye söylenen sözlerin tümünden artık nefret ettim, kendiminkilerden de.

Hele hele ne kadar da alınganlaştım anlatamam. Bir haftadan beri iyi gibiyim ama bariz kafama her şeyi takar ve zır zır ağlar oldum devamlı. Bebekle ilgili öğrenmek amaçlı kitaplar yazılar okudukça o kadar titizlenmeye başladım ki, bir baktım psikopata bağlamışım artık, romanlarıma geri döndüm tekrar.

(şu an müthiş tekmeler yiyorum, anladı bizimki dedikodusunu yaptığımı, ya da Sezen şarkısına yapılan tezahuratlar bunlar)

Çok şükür tabi, sağ sağlim bu safhalara kadar geldik, bu da çok önemli bir şey. Ama ben hayatımla ilgili böyle dönüm noktalarında zamanı durduran bir insanım. Geçmez o dönüm noktası bir tüllah, daha da uzar gider. Yeni okula başlayacağım zamanlar, evlilikle ilgili tüm süreçler...

Kızım, seni görüp kucağıma alıp emzirmeyi o kadar istiyorum ki, bu müthiş süreç bile bana ne kadar zor gelmiş. Sen gelmedikçe ben bu süreci saymıyorum. Ben sonuca odaklı bir insanım be yavrum, ölüyorum artık seni görmek için. Nasıl birşeysin, kimsin çok merak ediyorum.






8 Ocak 2014 Çarşamba

Finger knitting HOW TO-


BURADA TARİFİ VAR


Autocad 'te bir takım işaretler nasıl yazılır


Altı çizgili text (Textin başına konulacak):      %%U
ø işareti                                            :      %%C
± işareti                                           :      %%P
° işareti                                            :      
%%D 
Delta karakteri                                   :      \u0394