17 Eylül 2011 Cumartesi

Kendine Ait Bir Oda - Virginia Woolf


 Virginia Woolf'un hayatı ve ölümü hakkında kabaca bir sürü şey okumuş ve hatta the hours u da izleyip beğenmiş olmama rağmen, onun hiçbir eserini elime almamıştım. Bu başlangıcı "kendine ait bir oda" ile yapmak istedim çünkü konu çok ilgi çekiciydi: "Madem kadınların erkekler kadar düşünme yeteneği var,
 neden Shakespeare gibi bir dahi çıkaramadınız?" sorusu.
Bu arada hatırlatayım Virginia Woolf 1882 Londra doğumlu.
Kitabın biraz daha içine girersek, yazar kadınların tarihi, kadın yazarlar, karşılaştırmalar, kadınların yazı yazması hele hele bunları yayınlamasıyla ilgili ünlü kişilerin düşünceleriyle yoğuruluyor, noktayı kendi yorumu ve bir nevi yüreklendirme yazısıyla da bitiriyor.
Kitap, insanı okurken kadınlığı yüzünden yapamadıklarıyla sarıyor, bu yüzden sakin bir zamanda okunması tavsiye edilir. Eski zamanla aramızda ne değişti diye soruyor buldum bir de kendimi. Çoluğa çocuğu karışmış kadınların hangisi gözle görülür bir başarı sahibi dedim. 

Başarıyı geçtim  ben, artık genel olarak dışarı çıktığımda gördüğüm erkeklerin çoğundan nefret eder oldum ki, onlar yüzünden birçok şeyin engellendiğinin ve  hepimizin korkarak yaşadığının farkındalığı bu kitapla biraz daha katlandı. Ama endişelenmeye mahal yok, başka şeylerle uğraşınca etkisi azalıyor elbet.

Beni saran düşünceler bi yana, yazarın kastı direkt olarak kadının zihinsel üretkenliğine, akademik başarısına yönelik, ama bana erkekler yüzünden çektiğimiz bu sıkıntıları da yeniden yaşattı işte.
Ben daima yaşam alanlarımızı kısıtlamalarına bozulacağım.
Kitaptan bir şeyler paylaşmak gerekirse, işaretlemeye değer bulduklarım:

          "Kadınlar yüzyıllardır, erkek görüntüsünü gerçek boyutlarının iki katında gösterebilen, enfes bir güce sahip büyülü bir ayna görevini yerine getirmişlerdi... Napolyon ve Mussolini, her ikisi de bu nedenle kadınların zayıflığı üzerine dururlar, çünkü kadınlar daha aşağı düzeyde olmasalardı, büyüteç işlevini yerine getiremezlerdi. Bu durum kadınların erkekler açısından gerekliliğini açıklamaya yarar."


           "Ve böylece karşı cins tarafından yerleştirilmiş olmasa da açıkça desteklenen, kadın ünlenmesini yakışıksız bulan geleneğe boyun eğmişlerdir. Kimliklerini bildirmeme ihtşyacı kanlarına işlemiştir.....bu bir toprak parçası yada kıvırcık siyah saçlı bir erkek de olabilir. Çok güzel bir zenci kadının yanından geçerken bile, onu bir İngiliz kadını yapmayı arzulamadan geçmek kadın olmanın en büyük avantajlarından biridir."


             "..Aynı yıllarda, Avrupa'nın öbür yakasında bir Çingene kızıyla ya da soylu bir hanımefendiyle istediği gibi yaşayan; savaşlara giden; kitaplarını yazmaya koyulduğunda muhteşem bir biçimde işine yarayacak çeşitli yaşam deneyimini hiç bir engelleme ve sınırlama ile karşılaşmadan elde eden genç bir adam yaşıyordu. Eğer Tolstoy evli bir hanımefendiyle "dünya denen şeyden uzak" olarak bir kır evinde yaşamış olsaydı, bundan alınacak törel ders ne denli iyi bir örnek oluştursa da Savaş ve Barış'ı zor yazardı diye düşünüyorum." 


             "Yoksul bir çocuğun İngiltere'de büyük zihinsel yapıtları doğuran zihinsel özgürlüğe kavuşma bağımsızlığını elde etmekte ancak Atinalı bir kölenin oğlundan biraz daha fazla umudu vardı. İşte hepsi bu. Zihinsel özgürlük maddi şeylere dayanır"


            "Mr. John Langdon Davies kadınları şöyle uyarıyor: " Artık çocuk istenmeyecek duruma gelinince, kadınlar tümüyle gerekli olmaktan çıkar."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder