8 Şubat 2012 Çarşamba

Mümtazer Türköne 'nin 7 şubat 2012 tarihli yazısı



Devlet, dindar nesiller yetiştiremez


Başbakan'ın sözü, bilinen ezberlerin kapağını açtı. Karanlık ve korku dolu bir dünyadan gelen sesler bunlar.


Akıl ve tecrübenin, bilimsel bir muhakemenin devreye girememesi, ancak korkuların derinliği ile açıklanabilir.

"Devlet, dindar nesiller yetiştirsin!" Dindarlara çok sevimli, din-dışı bir hayatı tercih edenlere ise korku verici gelecek bir talep. Ama imkânsız. Çünkü, sosyolojik bir gerçek var: Devlet, istese de dindar nesiller yetiştiremez. Hem devletin, hem de onunla karşı karşıya gelen bireyin ve toplumun doğasına dair bir imkânsızlıktır bu. Devlet elindeki gücü kullanarak, din ile toplumlar arasında aşılması güç duvarlar inşa ederek dinsizliği yayabilir. Toplumu dinsizleştirebilir. Ama din ile birey arasındaki sıcak ve samimî ilişkiye aracılık edemez. Yıkabilir ama yapamaz. Yapmaya kalktığı zaman tam tersi bir sonuç ortaya çıkar. Dindarlık şekilci, soğuk ve itici bir resmiyetin içinde bütün cazibesini kaybeder. Sadece siyasî çıkarları için dini kullanmış olur.


İran ve Türkiye'deki dindarlığı mukayese eden araştırmalar, bu karşıtlığı kanıtlıyor. Türk toplumu, İranlılara göre birkaç kat daha fazla dindar. Hangisinde dindarlık devlet politikası?

Alain de Botton'un "Ateistler İçin Din" isimli, yeni çıkan kitabını (Türkçesi Ayşe Ece, Sel Yayınları, İstanbul, 2012) bu konuları merak edenlere hararetle tavsiye ederim. Yazar samimi ve inançlı bir ateist, yani dinsiz. Yazar, Tanrı'yı reddetmenin, dinlerin insan hayatına getirdiği bir yığın faydalı geleneğe ve düşünceye yabancılaşmakla sonuçlanmasını sorguluyor. Yahudilik, Hıristiyanlık ve Budizm'e eğiliyor ve dinlere inanmayanlara sesleniyor: "...Ama yine de dinlerin vaaz verme biçimleriyle, ahlâkı yücelten anlayışlarıyla, bir topluluk ruhu oluşturma çabalarıyla, sanat ile mimarîden yararlanma becerileriyle, seyahat etmeyi özendiren etkinlikleriyle, zihinleri eğitme çalışmalarıyla, baharın güzelliği karşısında şükran duymayı aşılayan öğretileriyle ilgilenebilirsiniz." Ekliyor: "Dinlerde seküler hayatın en inatçı ve ihmal edilmiş hastalıklarının birkaçını dindirmek için yararlanabileceğimiz çok sayıda, yetenekli kavramlarla dolu bir deponun bulunduğunu keşfedebiliriz." Yazar, Durkheim'den beri tekrarlanan, din-toplum özdeşliğine, bir dinsizin perspektifinden ahlakî bir pencere açıyor. Peşine düştüğü kavramlardan biri de ahlâk: Dinden uzaklaşırken "ahlâk sözcüğünden korkar hale geldik" hükmünü veriyor.


Cumhuriyet'in azınlık yönetiminin ilkel pozitivizmi, dindarlığın toplumdaki derin karşılığını kavrayamadı. Tersine, toplumu değiştirmek için din ve dindarlık tezahürleri üzerinde balta ile ameliyatlara girişti. Ancak bu politikanın siyasî olarak bir faydası vardı: Geniş halk kitleleri dindardı. Dindarlığı yasaklamak, doğrudan halkı yönetimin uzağında tutmak için basit ve kestirme bir yol olarak işe yarıyordu. İktidarın etrafına kalın duvarlar örüp, dindarlığı dışarda bırakınca demokrasi kendiliğinden imkânsız hale geliyordu.


Geniş halk kitlelerinin dindarâne siyasî motiflerle kendini ifade etmesi, dinin bir siyasal iktidar arayışını değil, tersine bu Cumhuriyet politikalarına karşı tepkiyi ifade eder. Din zorlandı. Baskı altına alındı. Tahrif edildi. Din, siyasî hücumlara bu kadar yoğun biçimde maruz kalmasaydı, dindarlık siyasî bir kimliğe bürünme ihtiyacı hissetmeyecekti. Bir cuma namazında saf tutup namaz kılmak veya perşembe akşamı ayin-i cemde semaya kalkmak dışında, farklı toplumsal kesimlerden gelen insanları bir araya getiren seküler alternatifler neler? Çocuğunuzun kötü alışkanlıklardan uzak, ahlâklı bir kişilik kazanmasına katkı sağlayacak dindarlık dışında sunabileceğiniz bir alternatif var mı?


Devlet bu ihtiyaçların hiçbirini sahici bir şekilde karşılayamaz. Dindar bir nesil yetiştiremez. Karşılamasına da gerek yok. Sadece gölge etmesin yeter. Toplum, bu ihtiyacı birkaç kez fazlasıyla karşılayacak potansiyele zaten sahip.


Dindarlığın meşru ve doğal bir nitelik olarak kabul edilmesinin ve saygı görmesinin hiçbir siyasî getirisi yok. Ama normal değilse ve saygı görmüyorsa, o zaman dindarlıktan daha etkili bir muhalefet aracı bulunamaz. Başbakan, iktidarda onuncu yılında bile bu muhalefet aracına müracaat edebiliyorsa, sorunu çözecek olan devletle din arasındaki sorunlu ve zorunlu ilişkinin sona erdirilmesi olmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder